19 Ekim Mitingine Çağrı

Değerli Basın Emekçileri, Değerli Eskişehirliler,   Yeni Sağlık Bakanı atandığında, ilettiğimiz acil taleplerimizden biri, birinci basamağı güçlendirecek adımlar atmasıydı. Bizler bu konuda iyileştirme çalışmaları yapmalarını beklerken, bakanlık bürokratlarının Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği ismiyle bir eziyet yönetmeliğinin taslağı ile karşılaştık. Bu taslak, maalesef, hekim bağımsızlığını tehdit eden, koruyucu hekimliği geri plana atan, çalışma barışını bozan, aile sağlığı çalışanlarının haklarını gasp eden, güvencesizliği doğuran bir eziyet yönetmeliği taslağı idi ve hepinizin yakından bildiği üzere, büyük tepkiye neden oldu. Yönetmeliğin bu haliyle, toplum sağlığına katkıda bulunmayacağı gibi, sağlık çalışanlarının sorunlarını artıracağı tartışmasızdır. Bu yönetmeliği kabul etmemiz mümkün değildir. Bu aykırılıklara ve çalışanlara rağmen bu yönetmelik çıkarılamaz, çıkarılsa bile hayata geçirilmesine karşı hukuki ve fiili mücadele yürüteceğimizin bilinmesini isteriz. Sağlık sisteminde yapılacak değişiklikler çalışanların ve sağlık emek-meslek örgütlerinin görüş ve önerileri alınarak hazırlanmalıdır ve değişiklikler, toplumun sağlığını korumayı ve sağlık çalışanlarının hak kayıplarını ortadan kaldırmayı hedeflemelidir. Halkın sağlığını koruyan, geliştiren, hekimlerin ve tüm sağlık çalışanlarının mesleki bağımsızlığının olacağı ve istekle çalışacağı, ülkemizin ihtiyacı olan bir birinci basamak sağlık hizmeti programını hayata geçirmek hiç de zor değildir. Taleplerimiz, ülkemizin insan ve maddi kaynaklarıyla rahatlıkla karşılanabilir ve sağlık sistemindeki pek çok sorunu çözebilir. Sağlık Bakanlığı’na acil çağrımız; hekimlere ve sağlık çalışanlarına maddi kayıplar ve iş güvencesizliği getiren, halkın sağlığına katkısı olmayan yönetmelik değişiklikleri yapmaktan vazgeçmesi, kolay, erişebilir birinci basamak sağlık hizmetleri ve koruyucu hekimlik uygulamalarını planlamak üzere uzun yılların bilimsel birikimine sahip Türk Tabipleri Birliği ve alanla ilgili sağlık emek-meslek örgütleriyle işbirliği içinde çalışmasıdır. Türk Tabipleri Birliği ve sağlık emek-meslek örgütleri, bu eziyet yönetmenliğine karşı birlikte mücadele ederek haklarımızı kazanacağımızın ve daha iyi bir birinci basamak sağlık hizmetinin hayata geçirilmesini sağlayacağımızın bilinciyle; 19 Ekim 2024 Cumartesi 13.00’te, Ankara Anıt Park’ta bir miting düzenlemiştir.   Eskişehir-Bilecik Tabip Odası olarak, halkın sağlık hakkı ve hekimlerin ve sağlık çalışanlarının hakları için biz de mitinge katılacağız. Tüm meslektaşlarımızı, sağlık çalışanlarımızı ve halkımızı mitinge katılmaya davet ediyoruz. Sayılarımızla. Dr. Nazan Aksaray Eskişehir-Bilecik Tabip Odası Yönetim Kurulu a. Başkan

Devamını okuyun...

Deprem Bölgesi 2. Aile Hekimleri Çalıştayı

TTB Aile Hekimliği Kolu’nun (TTB-AHEK) düzenlediği “Deprem Bölgesi 2. Aile Hekimliği Çalıştayı” 4-6 Ekim 2024 tarihlerinde Adıyaman’da gerçekleştirildi. Odamız Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Bülent Karalar’ın da katıldığı çalıştay öncesi meslektaşlarımız ziyaret edildi. Çalıştay’ın basın açıklamasından: “Depremin üzerinden 20 ay geçmiş olmasına rağmen deprem bölgesinde her alanda olduğu gibi sağlık alanında da ciddi sorunlar devam etmektedir. Adıyaman’da tek hastanede hizmet verilmesi ciddi yoğunluğa sebep olmaktadır. Yine konteynerde hizmet veren aile sağlığı merkezlerinin (ASM) olması hem hastalar hem de hekimler için ciddi problemlere sebep olmaktadır. Söz verilen hastanelerin ve prefabrik ASM’lerin derhal yapılması talebini bir kez daha buradan yineliyoruz.”

Devamını okuyun...

SAĞLIK ÇALIŞANLARI 30 HAFTADIR VERGİDE ADALET İSTİYOR!

MİLLETVEKİLLERİNE SESLENİYORUZ: SAĞLIK ÇALIŞANLARININ AYLARDIR DİLE GETİRDİĞİ VERGİDE ADALET TALEBİ İÇİN DESTEK BEKLİYORUZ   Bugün 2 Ekim 2024 Çarşamba. Biz sağlık çalışanları, 30 haftadır vergide adalet istemeye devam ediyoruz. TBMM’nin yeni yasama dönemine başlamasıyla birlikte, milletvekillerinden gelirde ve vergide adalet için çaba göstermesini ve yasal düzenlemeler yaparak çalışanların vergi oranlarının düşürülmesini bekliyoruz. Yoksulluk giderilmeden toplum sağlıklı olmaz. Yoksulluğa karşı mücadele mesleki sorumluluğumuzdur. Sağlığın temel koşulu beslenme, barınma, çevre gibi hakların yanı sıra ruhsal ve sosyal ihtiyaçların karşılanması, hastalıkların iyileştirilmesi ve sağlıklı bir yaşam sürebilmektir. Bunların ise çoğunluğa reva görülen derin yoksulluk altında karşılanmasının mümkün olmadığını aylardır söylüyoruz. Vergideki ve gelirdeki adaletsizlik ise derin yoksulluğu körüklemektedir. Şehir hastanelerini yapan şirketlere haksız adaletsiz ödemeler, yüksek faiz ve kamuda israf sürüyor; çalışanlar fakirleşiyor. Sayıştay’ın 2023 yılına ait Sağlık Bakanlığı denetim raporunda; şehir hastanelerini yapan şirketlerin kira bedellerinin dövize çevrildiğini, şirketlere tamamlamadığı inşaat alanları ya da sunmadığı hizmetlere rağmen kira ve hizmet bedelleri ödendiğini öğreniyoruz. Sayıştay’ın 27 maddede belirttiği usulsüzlüklere, halktan toplanan vergilerle şehir hastanelerini yapan şirketlere usulsüz ödenen paralara, KDV muafiyetlerine ve verilen imtiyazlara, elektrik ve doğalgaz ödemlerine, yemek masraflarına itiraz ediyoruz. Sermaye sahiplerinden, muafiyet, teşvik, af adı altında yapılan düzenlemelerle kazancı oranında vergi alınmamasına, çalışanlardan doğrudan veya dolaylı vergilerle elde edilen gelirlerin yurtdışı ve yurtiçi rantiye kesimine yüksek faiz verilerek veya kamuda israf edilerek harcanmasına itiraz ediyoruz. Türkiye Bankalar Birliği verilerine göre; çalışanların temel ihtiyaçlarını karşılamak için bankalardaki kredili mevduat hesaplarından çektikleri nakit para son bir yılda %142,3 artarak 130 milyar TL’den 315 milyar TL’ye ulaştı. Borçlarını ödeyemedikleri için bankaların takibine düşen kredili mevduat hesabı borcu, %175 oranında artarak 2,8 milyar TL’den 7,7 milyar TL’ye çıktı. Her geçen gün azalan gelirine karşılık yüksek vergiler ödeyen halk, artan pahalılık ve derinleşen yoksulluk karşısında çareler bulmakta zorlanıyor. Çalışanın gelirini azaltıp vergisini artıran Orta Vadeli Program geri çekilsin! Vergi uzmanı Ozan Bingöl’ün Orta Vadeli Program verilerinden yaptığı hesaplamaya göre; hükümetin döviz kuru öngörüleriyle 2027 yılında vatandaşın ödeyeceği vergilerin, gelirinden daha çok artacak olması endişelerimizi de, mücadelemizi de haklı kılıyor. İlgili bakanlarının yaptığı açıklamalara göre; TBMM’nin açılmasıyla birlikte yeni vergi paketleri gündeme gelecek, çalışanların yoksulluğu daha da artacak. TBMM’de bulunan 15 partinin 593 milletvekiline sesleniyoruz: Bu duruma seyirci kalmayın! Halkın dayanacak hali kalmadı. Bu yoksulluğun toplumumuzda yaratacağı sağlıksızlıktan hepimiz sorumluyuz. Çabalarınızı ve desteğinizi bekliyoruz. Talebimizi 30. haftada yineliyoruz: %35 vergi kesintisini kabul etmiyoruz. Adaletsiz vergi uygulamasına karşı her ay sabit kalmak koşuluyla en fazla %15 vergi kesintisi talebimizi yineliyoruz. Aile hekimliği çalışanları ve tüm sağlık çalışanları olarak 30 haftadır sürdürdüğümüz “Vergide Adalet İstiyoruz” eylemlerimizi, her çarşamba olduğu gibi, taleplerimiz karşılanana dek sürdüreceğiz. Toplumun sağlık hakkı ve sağlık çalışanlarının hakları için mücadelemiz devam edecek. Bu mücadeleye destek çağrımızı toplumun her kesimine yapıyoruz. Saygılarımızla.   Eskişehir-Bilecik Tabip Odası Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası Eskişehir Şubesi Bilecik Aile Hekimleri Derneği Adına Dr. Bülent Karalar Eskişehir- Bilecik Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Bilecik Aile Hekimleri Derneği Yönetim Kurulu Üyesi

Devamını okuyun...

Üzgünüz, Kızgınız, Öfkeliyiz!

Değerli Basın Emekçileri, Değerli Eskişehirler, Dün şehrimizde bir meslektaşımız, usulsüz rapor talebini kabul etmediği için fiziksel şiddete maruz kalmıştır. Çok üzgünüz, öfkeliyiz, kızgınız. Öncelikle, hem fiziki hem de ruhsal olarak ağır bir travma atlatan meslektaşımıza geçmiş olsun diyoruz ve yanında olduğumuzu bir kez daha ifade ediyoruz. Değerli Basın Emekçileri, Sağlıkta şiddet, pervasızlıkta, utanmazlıkta sınır tanımayan, cezasızlığın da etkisi ile bütün ülkeyi, tüm çalışma ortamlarımızı kasıp kavuran kitlesel bir soruna dönüşmüştür. Ülkemizin dört bir yanından sağlıkta şiddet haberi duymadığımız gün yok maalesef. Sözel şiddet maruziyeti zaten haber dahi olmuyor artık. Bu olayların, birkaç kendini bilmezin eylemi olduğunu düşünmüyoruz. Kitlesel bir kıyıma dönüşen bu şiddet olaylarını önemsizleştiren, görmezden gelen anlayışın aslında sorunların hem nedeni olduğunu hem de daha da derinleştirdiğini biliyoruz. Bizler, sağlıkta yaşanan sorunların özellikle şiddetin gerçek nedenini bütün boyutlarıyla tanıyoruz ve çözüm yollarını da biliyoruz ve bunu yıllardır haykırıyoruz. Bunu siyasi iktidara ve sağlık yöneticilerine defalarca ve her defasında bütün samimiyetimizle ilettik, iletiyoruz. Sorunların temelinde siyasi iktidarın yıllardır uyguladığı sağlık politikaları vardır. Sağlığı piyasaya açan, metalaştıran, kışkırtılmış sağlık talebi yaratan, hekimleri değersizleştiren ve bütün sağlık sorunlarının kaynağıymış gibi hedef gösteren anlayış, bu işin asıl sorumlusudur. Buradan yöneticilere soruyoruz? Daha ne kadar şiddet vakasıyla karşılaşmamız gerekiyor? Hangi rakamlarla karşılaşırsak sorunu gerçek boyutlarıyla kavrayacaksınız? Ve yöneticilere sesleniyoruz: İzlediğiniz sağlık politikalarıyla bu ülkenin sağlık sorunlarını çözmüyorsunuz yeni ve ağır sorunlar yaratıyorsunuz. İzlediğiniz politikaları sürdürebilmek için hekimleri değersizleştirmeye çalışıyorsunuz. Bu ülkede artık bir kişi çıkıp utanmadan, “Şu an biz doktorları beğenmiyoruz, doktor dövüyoruz. O rahatlıktayız, bunun ötesi yok.” diyebiliyor. Ama biz sizin hekimleri değersizleştirme politikanıza kesinlikle izin vermeyeceğiz. Ne yaptınız? Sağlığı hak olmaktan çıkardınız. Paran kadar sağlık anlayışınızla, hastanelerde, polikliniklerde devasa kuyruklar oluşturdunuz. Hastalarımız, aylar sonrasına randevu bulamıyor. İlaç bulamıyorlar, bulsalar da pahalı olduğu için alamıyorlar. Özel hastanelerde muayene olmak, milyonları yoksulluk, açlık sınırında ayakta durmaya çalışan insanlarımız için olanaksız. Acil servislere başvuran hasta sayısıyla övünüyorsunuz. İşte tam da bu yaptıklarınızla şiddeti körüklüyorsunuz! Ama artık yeter! Bir meslektaşımızın, bir sağlık çalışanının daha şiddete uğramasına izin vermeyeceğiz! Şiddet uygulayanların en ağır cezaya çarptırılmasını istiyoruz. Ceza yasalarının caydırıcı hale getirilmesini talep ediyoruz. Bunun için Türk Tabipleri Birliği’nin sağlıkta şiddetle mücadele için sunduğu önerilerinin bir an önce hayata geçirilmesini istiyoruz. Ve şiddetin asıl kaynağı olan sağlık politikalarınızdan hemen şimdi vazgeçerek paraya, ranta değil, bilime, emeğe, insana inanan sağlık sistemine dönmenizi istiyoruz. Son olarak, meslektaşımıza bir kez daha geçmiş olsun diyoruz ve tüm hukuki süreçte yanında olduğumuzu ve suçlunun en ağır cezayı alması için davanın takipçisi olacağımızı bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Saygılarımızla. Dr. Nazan Aksaray Eskişehir-Bilecik Tabip Odası Yönetim Kurulu a. Başkan

Devamını okuyun...

Sağlık Bakanlığı’nın Kutladığı Halk Sağlığı Haftası Hakkında Basın Açıklaması

Değerli Basın Emekçileri, Sevgili Eskişehirliler,   2001 yılından bu yana Sağlık Bakanlığı, 3-9 Eylül haftasını Halk Sağlığı Haftası olarak kutluyor. Bu hafta Sağlık Bakanı Prof. Dr. Kemal Memişoğlu, sosyal medya hesaplarından halkımızı sabah yürüyüşlerine davet etti, sağlıklı beslenme için et, süt, yumurta, sebze, meyve yenilmesini önerdi. Bu paylaşımlarla ülkemizi yönetenlerin toplumun büyük kesiminden ne kadar uzakta olduğu bir kez daha görünür oldu. Sayın Bakan’ın, neredeyse gece karanlığında yola çıkan işçilerimizi, pazarın son saatlerinde kasalarda bırakılmış sebze, meyveyi almaya gelen kadınlarımızı görmesini bekliyoruz. Değerli Basın Emekçileri, Sağlık, kişilerin fiziksel, ruhsal ve sosyal olarak tam iyilik halinde olmasıdır. Halk sağlığı ise, işte bu iyilik için gerekli tüm koşulların sağlanmasını ve hastalıkların önlenmesini ifade eder. Peki ülkemizde bu açıdan durum nedir? BES-AR’a göre, Ağustos ayında 4 kişilik aile için açlık sınırı, 26 bin 832 TL, yoksulluk sınırı 73 bin 462 TL, tek başına yaşayan bir kişinin asgari yaşam maliyeti 31 bin 133 TL’dir. Ülkemizde milyonlarca asgari ücretli 17 bin TL ve milyonlarca emekli 12 bin TL gibi açlık sınırının çok çok altında gelirle ayakta durmaya çalışmaktadır. Çocuklarımız yatağa aç giriyor, okula aç gidiyorlar. Yaklaşık 10 milyon yurttaşımız işsiz. İş bulabilenler, işsizlik tehditi altında insan onuruna yakışmayan çalışma koşullarına mecbur bırakılıyorlar. İş cinayetlerine kurban ediliyorlar. Gençlerimiz eğitime ulaşamıyor, mutsuzlar, umutsuzlar. Çareyi yurt dışına göç etmekte arıyorlar. Kadınlarımız, çocuklarımız öldürülüyorlar. Yaşlılarımız, yaşamlarının bu kıymetli dönemlerinde hak ettikleri neredeyse hiçbir şeye ulaşamıyorlar. Güvenli barınma koşullarının olmaması yine milyonlarca insanımızın sorunu. Sokaklarımız güvenli değil, şiddet kol geziyor. Ülkemizin dört bir tarafında yaşadığımız çevre katliamları da büyük bir halk sağlığı sorunu olarak karşımızda. Şehrimizde Mihalgazi Alpagut ve Tepebaşı Atalan Mevkii’nde yapılmak istenen siyanürlü altın madeni de ormanlarımızı, tarımı, hayvancılığı, akarsularımızı yok ederek, insanlarımızı yüzyıllardır yaşadıkları, ürettikleri topraklardan göçe zorlayarak büyük bir halk sağlığı felaketi olarak karşımızda. Elbette biz buna karşı duracağız ve asla izin vermeyeceğiz. Halk sağlığı alanında yaşadığımız olumsuzluklar sadece bunlar değil maalesef. Ülkemizde bazı aşıların bulunamaması yanında son yıllarda bilim dışı inanışlarla aşı karşıtlığının ve çok çeşitli bilim dışı tutum ve uygulamaların arttığını ve bunların olumsuz sonuçlarını görüyoruz. Örneğin, 2012’de 51 olan kızamık vaka sayısı, 2023’te 4 bin 959 oldu. Tüm bunların yanında, ülkemizde tam da 2001 yılından bu yana yönetimde olan anlayış maalesef sağlığı topyekün özelleştirmiş ve artık ulaşılamaz noktaya getirmiştir. Bu anlayış bizlerin reddettiğimiz ve durdurulması için mücadele verdiğimiz, paran kadar sağlık anlayışıdır. Bu anlayışta ne hastanın ne de sağlık çalışanlarının en ufak kıymeti yoktur. Hastalıklardan koruyamadıkları insanlarımızın maalesef tedavi edilmesi de imkansız haldedir. İnsanlarımıza reva görülen muayene için randevu bulunamamasıdır. Hekimler ise, güçlükle randevuya ulaşabilen hastalarımızı sadece 3-5 dakika içinde muayene etmeye zorlanmaktadır. Sayın Bakan’ı aşı karşıtlarına ve bilim dışı sözde tıp uygulamalarına karşı itiraz etmeye ve 3-5 dakikada hasta bakmaya zorladıkları meslektaşlarımızın halini görmeye davet ediyoruz. Son cümlemiz şudur: Merkezinde rantın, paranın değil, insanın ve bilimin olduğu, liyakat sahibi yöneticilerin görevlendirildikleri, iyi eğitimin, şeffaflığın, hukukun, demokrasinin, barışın yani insan haklarının olduğu koşullarda halkın gerçek anlamda sağlığından söz edilebilir. Aksi, yani şimdi bizlerin yaşadığımız durum, sadece ‘Dostlar alışverişte görsün.’ sözünden ibarettir. En kısa sürede gerçek anlamda halkın sağlığından bahsedeceğimiz günlere ulaşmayı diliyoruz, bunun için mücadelemize devam ediyoruz ve edeceğiz. Saygılarımızla.   Dr. Nazan Aksaray Eskişehir-Bilecik Tabip Odası Yönetim Kurulu Adına

Devamını okuyun...

Milletvekillerine Sesleniyoruz: Yasayı Geri Çekin!

Değerli Basın Emekçileri, Sevgili Eskişehirliler, Bugün, yaşatmaya yemin etmiş bir meslek grubu olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki tüm milletvekillerimizin akıl ve vicdanına seslenmek ve geri dönüşü olmayan hayvan katliamları ile altından kalkılamayacak, çok büyük sorunlar doğuracak, sokak hayvanlarının ölüm fermanı olan kanun teklifinin derhal geri çekilmesini talep etmek için buradayız. Sokak hayvanlarının toplatılması ve katledilmesi demek olan bu kanun taslağını kabul etmiyoruz. Bu kanunun bir halk sağlığı önlemi olarak sunulmasını reddediyoruz. Değerli Basın Emekçileri, Sevgili Eskişehirliler, Halen yürürlükte olan 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’na göre; sokaklar, hayvanların doğal yaşam alanıdır. İnsanlığın kendini efendi olarak gördüğü bu kapitalist düzende hoyratça harcanan, yok edilen tüm doğal varlıklarımız gibi yüzyıllardır birlikte yaşadığımız, mahalle sakinlerimiz can dostlarımızın da yaşam alanları giderek yok edildi, çeperlere sürgün edildiler ve maalesef gelinen noktada katledilmelerinden bahsedilir oldu. Aslında ne oldu? Hayvanları Koruma Kanunu’nda artık herkesin gayet iyi bildiği görevleri açık olarak yazılan kurumlar, görevlerinin gereklerini yerine getirmediler. Kendi suçlarını, kabul edilemez yeni düzenleme ile sokak hayvanlarına atmaya ve onları cezalandırmaya çalışıyorlar. Başarısızlıklarını böylece maskelemeye çalışıyorlar, ancak bizler buna izin vermeyeceğiz. Tüm yetkililere hep birlikte soralım: Hayvanları Koruma Kanunu’nu neden uygulamadınız? Görevlerinizi neden yerine getirmediniz? Değerli Basın Emekçileri, Sevgili Eskişehirliler, Sokak hayvanları için üretimin durdurulması, ticaretin yasaklanması, kısırlaştırma, aşılama, yerine bırakma ve gözetim gibi bilimsel, adil ve akılcı çözümler bulunmaktadır. Bilimsel çalışmalar kısırlaştırmanın en etkili yöntem olduğunu göstermektedir. Merkezi ve yerel yönetimlerin bunları gerçekleştirecek insan gücü, araç, gereç, donanım ve finansman kaynağı bulunmaktadır. Bizler meslek örgütü olarak akıl ve bilimin ışığında her canlının yaşam hakkını koruyacak her türlü çözümün parçası olacağımızı buradan kamuoyu ile paylaşıyoruz. Kendi çıkarlarımızı hayvanların haklarından ve özgürlüğünden önde görerek yaşamı savunmak mümkün değildir. Tüm canlıların ortak ve bir arada yaşayabilmesinin mümkün olduğunu biliyoruz. Yaşamı ve yaşatmayı savunmaya devam edeceğiz. Bu ölüm kalım kararı öncesinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki tüm milletvekillerimize bir kez daha sesleniyoruz! Akıl ve bilimin gösterdiği yolu seçin, geri dönüşü olmayan hayvan katliamları ile altından kalkılamayacak, çok büyük sorunlar doğuracak bu ölüm fermanı kanun teklifinin geri çekilmesini sağlayın! Değerli Basın Emekçileri, Sevgili Eskişehirliler, Bir de duyurumuz olacak. Bileşeni olduğumuz Eskişehir Emek ve Demokrasi Platformunun bugün 19.00’da Yediler Parkı’nda kitlesel basın açıklaması olacaktır. Ayrıca 28 Temmuz 2024 Pazar günü 19.00’da Ulus Anıtı’ndan Yediler Parkı’na “Yasayı Geri Çek” diyerek yürüyeceğiz ve Yediler Parkı’nda kitlesel basın açıklaması yapacağız. Tüm Eskişehirlilerle yüksek sesle “Yasayı Geri Çek” demek istiyoruz. Eminiz milletvekillerimiz ülkemizin dört bir yanından yükselen seslerimizi duyacak ve büyük hatadan geri döneceklerdir. Saygılarımızla. Dr. Nazan Aksaray Eskişehir-Bilecik Tabip Odası Yönetim Kurulu a. Başkan

Devamını okuyun...

Alpagut-Atalan Altın Madenine Hayır!

Ankahaber.net Değerli Basın Emekçileri Sevgili Eskişehirliler,   Şehrimiz yine büyük bir çevre yıkımı ve halk sağlığı tehditi altında! Cengiz Holding’e bağlı Eti Bakır A.Ş., şehrimize kuş uçuşu 20 dakika mesafede Tepebaşı İlçesi Atalan Mahallesi ve Mihalgazi İlçesi Alpagut Mahallesi mevkiinde,  siyanürlü altın ve gümüş madeni açmak istiyor. Bu bölgeyi halkımız bereketli topraklarından gelen domatesiyle, rokasıyla, türlü sebze, meyvesiyle çok iyi tanıyor. Madenin açılmak istendiği yer, şehrimizin ve ülkemizin göz bebeği şehrimizde bilinen adıyla Sakarı Bölgemiz. Bu bölge, Orta Sakarya Havzası’nda ve Sakarya Nehri’ne sadece 4 km uzaklıkta, verimli toprağı ile İç Anadolu’nun Çukurovası olarak anılan, dört mevsim narenciye dahil çok çeşitli sebzenin, meyvenin yetiştiği bir bölgedir. Ülkemizde Iğdır’la birlikte mikroklima özelliği olan iki bölgeden biridir. Ormanları, tarım alanları, meraları, akarsuları ve kültürel zenginliğiyle, şehrimizin ve ülkemizin gözbebeği bir bölgeden bahsediyoruz. Değerli Basın Emekçileri, Sevgili Eskişehirliler, Cengiz Holding’in şirketi, yerel seçim öncesi ÇED olarak bilinen Çevresel Etki Değerlendirme başvurusunu durdurmuştu. Seçim bitti ve maalesef ÇED süreci yeniden hareketlendirildi. 5 Temmuz 2024’te, şirket ÇED başvuru dosyasını Eskişehir Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Müdürlüğüne teslim etti ve 5 gün gibi çok kısa bir süre sonra 10 Temmuz 2024’te Halkın Bilgilendirme Toplantısı’nın 15 Ağustos’ta olacağı duyuruldu. Üzerinde konuştuğumuz, ÇED ve ünitelerin toplam ruhsat alanı 1836 hektardır. ÇED alanı 509 hektardır. Yaklaşık 716 futbol sahası büyüklükten bahsediyoruz. Alanda 750 m derinlikte dev bir çukur açılacak. 15 yıllık olarak planlanan projede yılda 12 milyon ton kazı yapılacak ve patlatmalı açık ocak işletmeciliği, siyanürlü yığın liç yöntemi kullanılacak. Bu yöntem sadece 5 ay önce 13 Şubat 2024’de 9 işçimizin can verdiği Erzincan-İliç madeninde kullanılan yöntemlerden biridir. Bu bölgedeki saha da tıpkı Erzincan İliç gibi tepededir ve burada da eğim vardır ve Sakarya nehrine sadece 4 km mesafede olduğunu unutmayalım.  Bu eğimli arazi aklımıza yine hemen Erzincan İliç altın madenindeki siyanürlü liç yığını kaymasını getirmelidir. Bu yöntemle yapılan altın madenciliğinde, arama, sıyırma, patlatma, öğütme, siyanürleme ve depolama aşamaları vardır ve bu aşamaların her biri sağlığa zararlıdır. Bizler sağlığı, fiziksel, ruhsal ve sosyal olarak tam iyilik hali olarak tanımlarız. Oysa bölgede madenciliğe izin verilirse, halkımız bu üç önemli sağlık öğesini de maalesef kaybedecek. Ne olacak? Ağaçlarımız kesilecek, ormanlarımız, tarım arazilerimiz yok edilecek, sondajlar, patlamalar ve işletme için kullanılacak milyonlarca ton su nedeniyle su kaynaklarımız kuruyacak, tarım, hayvancılık, arıcılık yok olacak. Binalarımız hasar görecek, temiz havamız yerini toza bırakacak, yüzyıllardır bu topraklarda üreten halkımız, çaresizce köylerinden göç edecek. İşşizlik, umutsuzluk ve ruhsal rahatsızlıklar olacak. Siyanür ve toprakta bulunan ve siyanürle temas edince serbest ve zararlı hale gelen arsenik, kurşun, civa gibi ağır metaller, buharlaşma ve yağmur, sızma, taşma gibi yollarla Sakarya Nehri’ni de besleyen yer altı sularına karışacaklar, solunum, cilt teması veya bulaştıkları içme ve kullanma suları ve besin yoluyla vücuda girecekler ve kan hastalıkları, kalp yetmezliği, böbrek yetmezliği, akıl hastalıkları, anormal doğumlar, bebeklerde bedensel ve zihinsel gelişme geriliği ve cilt, prostat, karaciğer, mesane, böbrek, akciğer gibi çeşitli kanserlere neden olacaklar. Ayrıca, sondaj, patlatma ve taşıma sırasında oluşacak toz da amfizem, silikozis, KOAH, kanser gibi akciğer hastalıklara neden olacak. Önemli bir durum da siyanürlü liç yığınlarında oluşacak kaymalar nedeniyle yaşanan iş cinayetleridir. Kısaca anlatmaya çalıştığımız nedenlerle, yaşatmaya yemin etmiş bir meslek grubu olarak yüksek sesle haykırıyoruz! Bu madene ve ülkemizin tüm varlıklarını talan eden vahşi madenciliğe hayır diyoruz! Değerli Basın Emekçileri, Sevgili Eskişehirliler, Odamız “Eskişehir Kıymetlidir Platformu”nun bileşenlerinden biridir. Beş yıl önce, Eskişehir Kıymetlidir Platformu’nun öncülüğünde, halkımızla elele verdiğimiz mücadelemizle, Alpu Kömürlü Termik Santralı’nın yapımını nasıl durdurduysak, bu maden işletmesinin kurulmasına da izin vermeyeceğiz. Sadece Eskişehir’de değil, siyanürün ve ağır metallerin bulaşacağı suların Karadeniz’e kadar ulaşacağı, Sakarya Havzası’ndaki diğer illerimizde yaşayan yurttaşlarımızla da, omuz omuza, hep birlikte mücadele edeceğiz. Saygılarımızla.   Dr. Nazan Aksaray Eskişehir-Bilecik Tabip Odası Yönetim Kurulu a. Başkan

Devamını okuyun...